18 Mart 2018 Pazar

Kurbağa Hikâyesi

Yaptığım işin püf noktasını Genel Cerrahi hocalarımdan Prof. Dr. Naci Ayral’dan öğrenmiştim. O zamanlar Cebeci’de genç bir stajyerdim. Henüz işin çok başlarındaydım. Eğitimim henüz çok taze, tecrübem ve deneyimim sıfır, ancak doktorluk üzerine olan hayallerim, hedeflerim ve çalışmaya karşı olan arzum çok yüksekti.
İşte böyle bir dönemde, hocalarımdan duyduğum, gördüğüm her şeyi kapmaya ve beynimi mesleğimle alakalı bilgilerle doldurmaya çalıştığım günlerde hafızamdaki doktorluk öğrenimimin kronolojik sırasında ilklerde yerini alan “kurbağa hikâyesi” idi.
Evet, bir hikâye ama ne hikâye. Bence doktorluk mesleğinde çalışan herkesin bu püf noktasını bilmesinde yarar var; tabii eğer psikiyatri alanında çalışmıyorsa. Bu püf noktasını tüm doktorların uygulaması, ancak tüm psikiyatri doktorlarının da tersini yapması gerekiyor.
Prof. Dr. Naci Ayral 1976 senesinde Genel cerrahi stajı yaptığımız günlerden birgün bizlere şöyle demişti:
“Hiçbir zaman hastaların kaygılarını ameliyat etmeyin!"
Özellikle cerrahların işine yarayacak bir tavsiye bu. Çünkü kimi hastalar fazla evhamlı, kaygılı olabiliyor. Bunun cerrahi müdahale gerektiren organlarla pek bir alakası yok. Bu direkt beyin ile alakalı. Aslında çoğu pektus hastalarımızı ameliyat ettiğimizde psikolojik açıdan da iyileşip öz benlik saygılarının arttığını gözlemlemişizdir. Bazı hastalarda bu durum değişmez ve bunu bir cerrah ne kadar önce fark ederse o kadar kendisine de hastasına da iyilik etmiş olur ve zaman kaybı da böylece önlenir.
Hastalardaki kaygıların ameliyathanesi psikiyatri klinikleridir. Bazen meme ya da başka bir sıkıntısı için yanlışlıkla göğüs cerrahisi polikliniğine gelenler olabiliyor ve biz onları doğru yerlere yönlendiriyoruz. Psikiyatri konusunda da durum böyledir. Psikiyatriye gitmesi gereken biri, çok alakasız olmak üzere göğüs cerrahisine ya da başka bir alana gidebilir. Kaygılı hastalardaki hayali yorumları gerçekle ayırt edemezseniz bir de bakmışsınız kaygılı bir hastanın beyni dışında tüm vücudunu ameliyat etmişsiniz. İşte bu konuda, hastaların kaygılarını ameliyat etmememizi tembihleyen Prof. Dr. Naci Ayral bize şu hikâyeyi anlatmıştı:
Bir gün bir hasta gelip genel cerrahi doktoruna, “benim karnımda kurbağalar var ve sabah akşam vrak vrak diye susmamacasına bağırıyorlar, uyuyamıyorum” der. Doktor hastayı, hiç şaşırmadan gayet normal karşılar ve “tamam biz sizin karnınızdaki kurbağıları cerrahi müdahale ile çıkararak tedavi edeceğiz” diyerek ameliyat günü verir.
Hasta oradan ayrıldıktan sonra da doktor yanındaki yardımcıya dönüp “bize hemen birkaç tane kurbağa bul” der. Doktorun yardımcısı bir şekilde kurbağaları bulur. Ardından ameliyathanenin bir kenarına gizlemek üzere su ve kanla karışık bir küvet hazırlar. Kanla dolu küvetin  içine de kurbağaları doldururlar. Hasta yatırılır ve uyutulur. Karnına gerçek bir ameliyat görüntüsü vermek için neşterle (bistüri) küçük bir kesi yapılır ve dikilir. Hasta uyandırılırken küveti hastanın yanına getirirler. Hasta uyanırken küvetin içindeki kurbağıları görür ve doktor “işte kurbağaları çıkardık, artık iyileştiniz” der. Hasta “hakikaten kendimi iyi hissediyorum. Artık hiç kurbağa sesi duymayacağım” der.
Ameliyattan sonra bir gün geçer, iki gün geçer, üçüncü gün hasta  yüzü bembeyaz, gözleri şiş, yorgun bir şekilde doktorun önünde belirir. Doktor şaşkınlıkla, “hayırdır, bu haliniz nedir, ne oldu?” demesine karşılık hasta, “sormayın, beni ameliyat edip karnımdaki kurbağaları çıkardınız ilk iki gün gayet iyi uyudum hiç kurbağa sesi yoktu ama ben dün gece yine uyuyamadım çünkü bu çıkardığınız kurbağaların yumurtaları karnımda kalmış, yumurtalardan yeni çıkan kurbağalar vraklamaya başladı şimdi onlar susmuyor” der.
Değerli Hocam Prof. Dr. Naci Ayral’ın bu hikayesi beni çok etkiledi. Meslek hayatımda hiçbir zaman hastaların karnındaki kurbağaları ameliyat etmeye çalışmadım. Değerli meslektaşlarıma tavsiyem hiçbir zaman hastalarınızın karnındaki kurbağaları ameliyat etmeyin. Bırakın onlarla psikiyatristler uğraşsın.

Son olarak şunu da eklemeliyim ki Prof. Dr. Naci Ayral meşhur bir sözü ile hatırlanır. Tuvalet kullanımı ile ilgili bir bilgidir bu. Derdi ki:

"Tuvalete girer girmez önce sifon çekilir, sonra ihtiyaç giderilir."
Saygı ve sevgilerimle.
Prof. Dr. Mustafa Yüksel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder