7 Nisan 2018 Cumartesi

1953'ten 53 Yıl Sonra


1953 yılında doğdum. 1953 yılından tam 53 yıl sonra, 53 yaşından itibaren ise tabiri caizse o doğum ve büyüme heyecanını tekrar tekrar yaşadım ve yaşıyorum. Bu, Pektus yani göğüs kafesi ile oldu.

Bir gün yurtdışında göğüs duvarı deformitesinin tedavisi hakkında bir konferansa katıldım. Donald Nuss’un orada anlattığı tedavi yöntemi aklıma yattı. Daha henüz o günlerde pek yaygın uygulanmayan bir tedavi yöntemiydi. Ancak o gün ikna olmuştum. O konferansta aklıma ve gönlüme o tohum atılmıştı. Yıllar geçti ve o tohum sonuç verdi. Şimdi tüm ilgim ve dikkatim Pektus üzerine yoğunlaşmış durumda.

İnsan, nereden nereye diyor. O gün demek ki doğru yer ve zamandaymışım. O gün sadece ikna olmuştum. Başka hiçbir şey yoktu ortada. Ama öyle ikna olmuş ve bunun doğru bir yöntem olduğuna inanmışım ki şimdi bu bilgi ağacını adeta elimde tutuyorum ve dünyanın dört bir yanındaki cerrahlara dağıtıyorum; gerek onların bana gelmesiyle, gerek de benim onların ülkelerine gitmemle. Tüm meşguliyetim adeta Pektus oldu.

53 yaşına kadar doktorluk mesleğinde rutin bir hayat yaşarken 53 yaşından sonra benim için her şey daha hızlı ilerledi ve gelişti. Adeta kendi potansiyelim de bu Pektus alanı içerisinde meydana çıktı. O konferansta kulağımdan içeriye giren bilgiler içimdeki potansiyeli tetikledi.

Bu öyle bir süreç ki asla şundan dolayı bunlar oldu diyemiyorum. Tek bir tavsiye vermem mümkün değil. Doğru da olmaz zaten. Hayal kurmak, kararlı olmak, hedef koymak, gayret etmek ve tüm bunların yanında da şartların lehinize işlemesi gerekiyor. Başarı hem size bağlı, hem size bağlı değil. İpi bir yerden yakalamak gerekiyor. Yakaladın mı da bırakmayacaksın. Kendine doğru çekeceksin. Çünkü o senin şansın, yolun ve hediyendir. O ipi gayretle çektikçe potansiyelin de sana doğru gelir.

Ben o ipi çektim. Pektus hastalığının tedavi yöntemini duydum, etkilendim ve bunun üstüne gittim. Duyup, “ha güzelmiş” deyip de umursamaz davranmadım. Umursamaz davranırsanız ip kaçar gider.

Tabii yine de gelecekte ne olacak hiç bilemedim. 53 yaşımdan önce de sonra da bu böyle oldu. Bilmedim ama adım attım ve mücadele ettim.

Mesela tıp öğrencisi olarak amfilerde otururken hiçbir zaman mezun olup göğüs cerrahisi ihtisası yapacağımı ve göğüs cerrahı olacağımı düşünmüyordum.

O günlerde dertlerim hep Anatomi, Farmakoloji, Patoloji ve stajlar ile sınavlardı. Bu kaygılarla boğuşur ve “Hoca bize takar mı?” endişesiyle ortalıkta pek gözükmezdim pek çok öğrenci gibi.

Mesela Uzman olduğumda aklıma hiçbir zaman öğretim üyesi olacağım gelmiyordu. Tek kaygım bol bol ameliyat yapmaktı. Geleceği bilmiyordum ama bulunduğum yerin kaygılarıyla boğuşarak buranın yani uzmanlık basamağının hakkını vermeye çalışıyordum.

Sonunda öğretim üyesi olduğumda yeterince yayın yapıp doçent ve profesör olabilecek miyim kaygılarıyla günlerim geçti. O günlerdeki tüm meşguliyetim editör ve hakemlere yazılarımı kabul ettirmekti.

Ve nihayet profesör oldum. Bu sefer de acaba güzel bir klinik kurabilecek miyim kaygılarıyla günlerim geçti. Ama Dünya’nın 14 değişik ülkesine gidip de kendi geliştirdiğim teknik ile ameliyat yapacağımı hiç hayal etmemiştim.

Kararlılık, hedef koymak, gayretli olmak ve şartların uygun olması gibi maddelerin yanında hayal etmenin de önemine değinmiştim. Potansiyeliniz ortaya çıkana kadar kısıtlı hayalleriniz olur ancak potansiyeliniz ortaya çıktıktan sonra aklınıza bile gelmeyecek hayaller yaşarsınız. Ne varsa kendinizde var. Bir yaşam koçunun söylediği gibi, “sabit giderleriniz küçük ama hayalleriniz büyük olsun”.

Sağlıcakla kalın,
Mustafa Yüksel