1953 yılında doğdum. 1953 yılından tam 53 yıl sonra,
53 yaşından itibaren ise tabiri caizse o doğum ve büyüme heyecanını tekrar
tekrar yaşadım ve yaşıyorum. Bu, Pektus yani göğüs kafesi ile oldu.
Bir gün yurtdışında göğüs duvarı deformitesinin
tedavisi hakkında bir konferansa katıldım. Donald Nuss’un orada anlattığı
tedavi yöntemi aklıma yattı. Daha henüz o günlerde pek yaygın uygulanmayan bir
tedavi yöntemiydi. Ancak o gün ikna olmuştum. O konferansta aklıma ve gönlüme o
tohum atılmıştı. Yıllar geçti ve o tohum sonuç verdi. Şimdi tüm ilgim ve
dikkatim Pektus üzerine yoğunlaşmış durumda.
İnsan, nereden nereye diyor. O gün demek ki doğru yer
ve zamandaymışım. O gün sadece ikna olmuştum. Başka hiçbir şey yoktu ortada.
Ama öyle ikna olmuş ve bunun doğru bir yöntem olduğuna inanmışım ki şimdi bu
bilgi ağacını adeta elimde tutuyorum ve dünyanın dört bir yanındaki cerrahlara
dağıtıyorum; gerek onların bana gelmesiyle, gerek de benim onların ülkelerine
gitmemle. Tüm meşguliyetim adeta Pektus oldu.
53 yaşına kadar doktorluk mesleğinde rutin bir hayat
yaşarken 53 yaşından sonra benim için her şey daha hızlı ilerledi ve gelişti.
Adeta kendi potansiyelim de bu Pektus alanı içerisinde meydana çıktı. O
konferansta kulağımdan içeriye giren bilgiler içimdeki potansiyeli tetikledi.
Bu öyle bir süreç ki asla şundan dolayı bunlar oldu
diyemiyorum. Tek bir tavsiye vermem mümkün değil. Doğru da olmaz zaten. Hayal
kurmak, kararlı olmak, hedef koymak, gayret etmek ve tüm bunların yanında da
şartların lehinize işlemesi gerekiyor. Başarı hem size bağlı, hem size bağlı
değil. İpi bir yerden yakalamak gerekiyor. Yakaladın mı da bırakmayacaksın.
Kendine doğru çekeceksin. Çünkü o senin şansın, yolun ve hediyendir. O ipi
gayretle çektikçe potansiyelin de sana doğru gelir.
Ben o ipi çektim. Pektus hastalığının tedavi yöntemini
duydum, etkilendim ve bunun üstüne gittim. Duyup, “ha güzelmiş” deyip de
umursamaz davranmadım. Umursamaz davranırsanız ip kaçar gider.
Tabii yine de gelecekte ne olacak hiç bilemedim. 53
yaşımdan önce de sonra da bu böyle oldu. Bilmedim ama adım attım ve mücadele
ettim.
Mesela tıp öğrencisi olarak amfilerde otururken hiçbir
zaman mezun olup göğüs cerrahisi ihtisası yapacağımı ve göğüs cerrahı olacağımı
düşünmüyordum.
O günlerde dertlerim hep Anatomi, Farmakoloji,
Patoloji ve stajlar ile sınavlardı. Bu kaygılarla boğuşur ve “Hoca bize takar
mı?” endişesiyle ortalıkta pek gözükmezdim pek çok öğrenci gibi.
Mesela Uzman olduğumda aklıma hiçbir zaman öğretim
üyesi olacağım gelmiyordu. Tek kaygım bol bol ameliyat yapmaktı. Geleceği
bilmiyordum ama bulunduğum yerin kaygılarıyla boğuşarak buranın yani uzmanlık
basamağının hakkını vermeye çalışıyordum.
Sonunda öğretim üyesi olduğumda yeterince yayın yapıp
doçent ve profesör olabilecek miyim kaygılarıyla günlerim geçti. O günlerdeki
tüm meşguliyetim editör ve hakemlere yazılarımı kabul ettirmekti.
Ve nihayet profesör oldum. Bu sefer de acaba güzel bir
klinik kurabilecek miyim kaygılarıyla günlerim geçti. Ama Dünya’nın 14 değişik ülkesine
gidip de kendi geliştirdiğim teknik ile ameliyat yapacağımı hiç hayal
etmemiştim.
Kararlılık, hedef koymak, gayretli olmak ve şartların
uygun olması gibi maddelerin yanında hayal etmenin de önemine değinmiştim.
Potansiyeliniz ortaya çıkana kadar kısıtlı hayalleriniz olur ancak
potansiyeliniz ortaya çıktıktan sonra aklınıza bile gelmeyecek hayaller yaşarsınız.
Ne varsa kendinizde var. Bir yaşam koçunun söylediği gibi, “sabit giderleriniz
küçük ama hayalleriniz büyük olsun”.
Sağlıcakla kalın,
Mustafa Yüksel